tedavi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
tedavi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Çocuklarda Tik Tedavisi

Çocuklarda istek dışı tekrarlanan göz kırpma, burun çekme, boğazını temizleme gibi garip hareket ve ses çıkarma tiklerinin, anne-baba, öğretmen ve arkadaşların olumlu tutumuyla ortadan kalkacağını belirten uzmanlar, sağlıklı her yüz çocuktan 12 ila 14'ünde tik görüldüğünü ifade ediyor.

Daha çok 6-7 yaşlarında görülen tiklerin göz kırpma, baş sallama, omuz silkme, surat buruşturma ve öksürme, karmaşık yüz hareketleri, ayağını yere vurma, koklama, kendine çeki düzen vermeye çalışır biçimde kol ve baş hareketleri, başka birinin davranışlarını aynı şekilde taklit etme gibi daha karmaşık, amaçlıymış gibi görünen davranışlara dek değişkenlik göstererek birçok şekillerde ortaya çıktıyor.

Çoğu tiklerin, aralıklı kısa olan devreler şeklinde olduğunu söyleyerek, "Çocuklar, göz kırpma, burun kıvırma, dudak oynatma, omuz silkme, kaşları kaldırma gibi normal davranışı taklit edebilirler. Tek tek yada ardı sıra nöbetler şeklinde olabilirler. Bir çocukta birden fazla tik görülebilir, biri bitip biri başlayabilir. Yoğunluk ve şiddetleri çocuğa göre veya gün içinde değişkendir. Bazı zamanlar tamamen kaybolup, bazen de yoğun şekilde ortaya çıkabilirler. Çocuklar tiklerini geçici bir süre istemli olarak engelleyebilirler. Bu yüzden başkalarının yanında görülmeyebilir. Uykuda kaybolurlar, stresle artarlar. En fazla 6-7 yaş arasında görülürler. Bazı çocuklarda hiçbir soruna yol açmaz iken, bazı çocuk ve gençlerde benlik saygısında, aile yaşantısında, sosyalleşmesinde, okul yada iş başarısında güçlüklere neden olabilir.

Tiklerin bazen çocukların kendilerini yaralayıcı davranışlar şeklinde de olabildiğini vurgulanarak, "Ses çıkarma şeklindeki tikler diğer vücut hareketleri ile ilgili tiklerle birlikte görülürse "Tourette sendromu" adı verilen özel bir durumdan bahsedilir. Ses çıkarma şeklindeki tikler boğaz temizleme şeklinde ses çıkarmadan, konu dışı belirli sözcükleri yada deyişleri yineleme, açık saçık sözcükler kullanma yada küfür etme ve kişinin kendi söylediklerini, duyduğu son sesi, kelimeyi yada cümleyi yinelemesi şeklinde görülebilir.

TİK'LER GEÇİCİ YA DA KALICI OLABİLİR

Tik bozuklukları çocuklar arasında oldukça yaygındır. Sağlıklı çocukların yüzde 12-14'ünde görülür. Bu tikler 3-10 yaşları arasındadır. Eğer bir çocukta bu davranışlar bir yıldan fazla sürerse buna, uzun süren tik bozukluğu ismi verilir. Tik belirtileri genellikle gerginlik veren bir olay sonrasında artar. Ailenin yada öğretmenlerin isteyerek yapıyor şeklinde çocuğu yanlış anlamaları yada belirtileri kısıtlamak için cezalandırma, utandırma gibi yollara başvurmaları belirtilerin şiddetlenmesine ve çocuğun gerginliğinin artmasına neden olur.

Anne -babanın tikler hakkında bilgilendirilmesi ile tiklerin çoğu zaman erişkin yaşa gelmeden kaybolduğunu açıklayarak, "Endişelerinin giderilmesi büyük önem taşır. Anne-baba çocuğun davranışlarını sürekli gözlemek ve eleştirmek yerine çocuğu anlamaya çalışmalıdır. Bu davranışlarının çocuğun elinde olmadan ortaya çıktığını bilerek çocuğa anlatması, gerginliğini azaltarak kaygının çocuğa bulaştırılması önlenmiş olur. Eğer çocuk tikleri ev dışı ortamlarda sergilemiyor, belirli durumlarda gösteriyorsa; tiklerin ortaya çıktığı durumların değerlendirilmesi gerekir. Gerginliğin arttığı yada yoğun ilginin gösterildiği durumlar tespit edildiğinde gerginliğin azaltılması, destek ve ilginin çocuğun pozitif yönlerine kaydırılması yardımcı olur. Çocukluk çağında görülen tiklerin çoğu anne-baba, öğretmen ve arkadaşların olumlu tutumu ile yerleşmeden kaybolur. Tiklerin bir kısmı ise olumsuz tutumlar yada çocuk ve ergenin önerilen söndürme çabalarına karşın yerleşir ve uzun süre devam eder. Tikler sık sık yeniden ortaya çıkıyor, çocuğu rahatsız ederek arkadaş ilişkilerinde-sosyal hayatında sorun oluşturuyor, çocuğun kendine güvenini olumsuz etkiliyorsa; bir çocuk ve ergen psikiyatri uzmanına başvurarak destek almak gerekir.

Over kistler

Over kistleri
Kadına özel bir sorun

Over (yumurtalık) kistleri her yaştaki kadının sorunu olabilir aslında. Çok yaygın bir hastalık olmasına rağmen bazı hastalar kendilerindeki rahatsızlığın farkında değillerdir bile…

Çoğu over kist iyi huyludur ve genellikle 20-44 yaş arası kadınlarda görülür. Özellikle muayene ve ultrasonda elde edilen bulgular, ayrıca bazı kan tahlilleri ayırıcı tanıda bize yardımcı olur. Kistler her zaman infertilite (kısırlık) nedeni değildir. Eğer oluşum sebepleri hormonal düzensizlik ise infertilite görülebilir. Ancak, over kisti ile gebelik oluşabileceği gibi gebelik de over kisti oluşturabilir.

Over kisti yumurtalık dokusundan kaynaklanan, içi genellikle sıvı dolu olup boyutları 2 cmden 30 cme kadar değişiklik gösteren oluşumlardır.

Sebepleri
En sık neden hormonal düzensizliklerdir. Normalde her adet döneminde overler içinde yumurta hücresini taşıyan ve boyutları 3 cmye kadar ulaşabilen folekül adını verdiğimiz bir kist oluşur. Sonra bunun çatlaması ile yumurta açığa çıkar. Kadın gebe kalmaz ise bu dönemden 14 gün sonra kadın adet görür. Ancak hormonal düzensizliklerde bu yumurta taşıyan kistler ya çatlamaz, ya sabit kalır ya da büyümeye devam ederek bizim basit kist veya folekül kisti dediğimiz kistleri oluştururlar. Geçirilmiş over iltihapları, çok fazla radyasyona maruz kalma da over kistine sebep olabilir.
Belirtileri

Her over kisti belirti vermez. Genellikle adet gecikmesi veya düzensiz kanama şikayetleri ile kendini gösterir. Ayrıca over dokusunda gerginlik oluşturarak o bölgelerde kasık ağrısı ya da çok hızlı büyüyerek karında şişkinlik yapabilir.

Kimlerde
Over kisti özellikle adet gören kadınlarda görülür. Adet dönemi başlamayan genç kızlarda veya menopozdaki kadınlarda nadir görülür. Ailesinde over (yumurtalık) kanseri, rahim kanseri bulunan kadınlar da riskli gruba girer.

Kistler kötü huylu mudur? Çocuk sahibi olamama nedeni olabilirler mi? Kistle birlikte gebelik oluşabilir mi?

Çoğu over kist iyi huyludur (yüzde 80-85) ve genellikle 20-44 yaş arası kadınlarda görülür. Tek taraflı, mobil ve düzgün yüzeyli olan kitleler iyi huylu iken; iki taraflı, katı, yapışık, düzensiz yüzeyli ve hızlı büyüme eğiliminde olan kitleler ise büyük olasılıkla kötü huyludur. Özellikle muayene ve ultrasonda elde edilen bulgular, ayrıca bazı kan tahlilleri ayırıcı tanıda bize yardımcı olur. Kistler her zaman infertilite (kısırlık) nedeni değildir. Eğer oluşum sebepleri hormonal düzensizlik ise infertilite görülebilir. Over kisti ile gebelik oluşabileceği gibi gebelik de over kisti oluşturur. İlk gebelik aylarında gebeliğin devamı için gerekli hormonları salgılayan ve boyutları bazen 8-10 cmye ulaşabilen bir kist oluşur. Ancak gebelik ilerledikçe genelde küçülür ya da kaybolur. Takip etmek gerekir.
Kistlerin teşhisi için hangi yöntemler kullanılır?
Kistin tanısı için muayene ve ultrason yeterli olur. Ancak cinsi hakkında bilgi sahibi olmak için bazı kan testleri gerekebilir. Kanser şüphesinde ileri radyolojik tetkiklere başvurulur.

Tedavi yöntemleri

Over kistinin tedavisi cinsine göre değişir. Sık gözlenen basit kistler için genelde takip tercih edilir. Bu esnada doğum kontrol hapları kullanmak da kistlerin küçülmesine yardımcı olur. Doğum kontrol hapları yumurtalıkların çalışmasını durdurarak mevcut kistlerin vücut tarafından emilmesine yardımcı olur. İltihabi kistlerde düzenli antibiyotik tedavisi gerekir. Ancak 8-10 cmyi geçen ya da daha küçük olduğu halde 3-4 aylık takiple de sürekli büyüyen, ultrason ve kan testlerinde kötü huylu olma ihtimali olan kistlerin ameliyat ile alınması gerekir. Cerrahi girişim, bariz ağrı ve kötü huylu olma şüphesi bulunan vakalara uygulanmalıdır. USGde büyük kistler, çok odalı kistler ya da kan akımındaki artma kanser işaretidir. Kötü huylu kistlerden şüphelenildiğinde hasta hangi yaşta olursa olsun derhal ameliyat yapılmalıdır. Menopozdan sonra kadınlarda rastlanan kistler daha önemlidir. Bunların kötü huylu olma olasılığı yüksektir. Ancak menopozdaki kadında tesadüfen rastlanan bir kist küçükse (çapı 5 cmden küçük), tek boşluklu ve inci duvarlı ise kötü huylu olma olasılığı çok düşüktür. Bu kitleler cerrahi tedavi yerine takiple tedavi edilmelidir.

Kistler alındıktan sonra tekrarlayabilirler mi?

Kistlerin tekrarlaması cinsine göre değişir. Hastayı 6 aylık muayene ve ultrason takibi ile izlemek uygundur.

Tedavi edilmezse ya da geciktirilirse hastanın karşılaşacağı sorunlar nelerdir?

Kist tedavi edilmezse daha da büyüyebilir, belli bir büyüklükten sonra yırtılarak karın içine kanama yapıp hastanın hayatını tehlikeye sokabilir. Kötü huylu ise vücuda yayılarak ameliyat edilemez aşamaya gelebilir.

erkeklerde kısırlık tedavisi

Çiftlerin yaklaşık %15'inde görülen çocuk sahibi olabilme sorununda, sadece erkeğe bağlı faktörler %20 olup, ayrıca yaklaşık %40 vakada da erkekteki sorun, çiftin çocuğunun olmamasına katkıda bulunmaktadır.. Böylelikle, çocuk sahibi olmakta zorluk yaşayan çiftlerin % 50-60'ında, erkekteki bir sorunun kısmen de olsa sebepler arasında yer aldığı söylenebilir. Erkekte kısırlıkla ilgili sorunlar, çok büyük bir çoğunlukla yapılan sperm tahlilinden anlaşılabilirse de, bazı durumlarda özel tetkikler gerekebilir.

Yukarıdaki oranlar göz önünde bulundurulduğunda çocuk sahibi olmakta zorlanan her çiftin erkeğinin, eşi ile eş zamanlı olarak bir Ürolog-Androlog tarafından değerlendirilmesi gerekliliği açıkça ortaya çıkar. Erkek kısırlığına, bazıları ilaç veya ameliyatla tedavi edilebilen, bazıları tedavi edilemeyen, bazıları ise tanımlanamayan çok değişik etkenler sebep olabilmektedir. Tedaviler sonucu birçok erkeğin sorunu giderilerek normal cinsel ilişki ile çocuk sahibi olmaları sağlanabilmektedir. Tedavisi olmayan durumların saptanması halinde ise, çift gereksiz tedavilerin ekonomik yükü ve stresinden kurtarılabilir.
Erkek kısırlığı, bazı hallerde altta yatan ve hayatı tehdit eden ağır bir hastalığın da ilk bulgusu olabilir.

Genetik sorunlardan kaynaklanan kısırlık vakalarında, tüp bebek uygulamaları sonucu elde edilecek çocuğun sağlığını etkileyecek genetik anomaliler de saptanabilir. Kısırlık açısından erkeğin değerlendirilmesi, ilk aşamada Ürolog-Androlog ile yapılan bir görüşme ve doğru şartlarda verilerek, W.H.O. ( Dünya Sağlık Örgütü ) kriterlerinde değerlendirilen iki adet spermiogram tetkiki ile başlatılır. Ülkemizde birçok alanda olduğu gibi, laboratuar tetkiklerinde ve özellikle Androloji alanındaki tetkiklerde de büyük bir çoğunlukla belirli standartların uygulanmaması, incelemenin kalite kontrol altında yapılmaması, uygun olmayan şartlarda verilen spermin doğru protokollerle değerlendirilmemesi yapılan kısırlık tetkiklerinin önemli oranda yanıltıcı sonuçlar vermesine sebep olmaktadır.

Bu ilk basamak değerlendirmede gerek görüşme, gerekse muayene veya sperm testinde sorun belirlenmesi halinde daha detaylı tetkiklere geçilecektir. Bu tetkikler spermle yapılan daha detaylı tetkikler, hormon analizleri, ultrasonografi ve bazı diğer radyolojik ve genetik testler olabilir. Yapılan tetkiklerin tamamlanması sonucu erkeğin sperm sayı, hareketlilik ve kalitesini arttırarak, dölleme kapasitesini yükseltecek tedavilere geçilir. Bu aşamada, eşin tetkiklerini yapan Jinekolog ile konsülte edilerek çiftin en kolay, ekonomik ve doğal yoldan çocuk sahibi olabilmesi için uygulanacak tedavi basamakları saptanır.

Kısırlık sorunu olan erkeklerin bir kısmı, eksikliği saptanan hormonların yerine konması veya ilaç tedavisi ile uygun hormonal yapısı olan hastalarda sperm üretiminin arttırılması ile tedavi edilebilir. Sperm tahlilinde hiç sperm hücresine rastlanmayan hastalar detaylı tetkikler ile değerlendirilerek testislerde sperm üretimi olup olmadığı veya spermin geçtiği kanallarda tıkanıklık varlığı araştırılır. Testislerinde sperm üretimi olduğu halde, spermiogram tetkiklerinde hiç sperm hücresine rastlanmayan hastaların birçoğunun özel mikrocerrahi veya endoskopik yöntemlerle tedavi edilerek normal cinsel ilişki yolu ile çocuk sahibi olmaları sağlanabilir. Ayrıca toplumdaki erkeklerin %15'inde ve kısırlık tanısı ile müracaat eden erkeklerin %40'ında saptanan varikosel ( testis damarlarında genişleme, varisleşme ), sperm üretimini bozan en önemli etkenlerden biridir. Varikosel, testislerde ısı artışı ve toplardamarlardaki kullanılmış kanın testise geri akımı sonrası testis içi mikro-dolaşımı etkileyerek sperm üretimini bozar.

Değişik ağırlık derecelerinde görülebilen varikoselin, tanısı muayene ile ve çeşitli radyolojik tetkiklerle konulabilir. Bu konuda uzman bir kişinin muayenesi ile saptanmayan sadece doppler ultrasonografi ile gösterilen varikoselin ameliyatının herhangi bir faydasının olmadığı gösterilmiştir. Bazen ağrı sebebi de olabilen varikosel, genelde bir sağlık sorunu olmayıp sadece çocuk sahibi olmak isteyen erkeklerde saptandığı takdirde önem taşır. Ergenlik çağında başlayan varikosel testislerin gelişmesine de engel olabilir, bir an önce tedavisi gereklidir. Varikosel, sperm üretimine olan etkisini yıllar içerisinde gösterir. Ülkemizdeki gibi erkeklerin genç yaşta evlenmesi halinde varikoselden çok fazla etkilenmeden bir çocuk sahibi olabildikleri, daha sonraki yıllarda ise ikinci bir çocuk sahibi olmayı istediklerinde yıllar içinde artarak süregelen varikosel etkisi nedeni ile ikinci çocuğa sahip olamamaları da sık görülen bir durumdur. Varikosel mikrocerahi yöntemler kullanılarak, başarı ile tedavi edilebilen; en sık rastlanan erkek infertilitesi sebebidir. Tanısı doğru olarak konulan ve mikrocerrahi yöntemlerin başarılı uygulaması ile tedavi edilen varikosel vakalarında spermiogram değerlerinde %80'in üzerinde istatistiki anlamlılık gösteren düzelme sağlanır. Bu hastaların % 40-50'si başka bir tedavi gerektirmeden çocuk sahibi olabilirler. Geri kalanların önemli bir kısmı ise rahimiçi aşılama (IUI) gibi, tüp bebek uygulamasından daha kolay ve ekonomik bir yöntemden faydalanabilir düzeye ulaşacaklardır. Ayrıca, tüp bebek ve mikroenjeksiyon tekniklerinde de sperm hücrelerinin dölleme yeteneğini azaltan varikoselin ortadan kalkmasıyla başarı oranlarının artabileceği bilinmektedir. Kısırlık sorunu olan erkeklerde, varikosel teşhisinin gerek muayene ve doppler ultrasonografi yöntemlerinin hatalı uygulanmaları sonucu gerekse ticari kaygılar ile gereğinden fazla konulduğunu bilmekteyiz. Özel mikrocerrahi tekniklerin kullanılmasıyla gerçekleştirilen bu hassas operasyon yerine uygulanan diğer eski teknikler ve başarısız uygulamalar sonucu varikosel ameliyatı geçiren hastaların yaklaşık %40'ında varikosel ortadan kalkmamakta bir kısmında ise düzeltilmesi mümkün olmayabilecek daha ciddi sorunlar ortaya çıkabilmektedir. Fayda oranı %80 lerin üzerinde olan varikosel ameliyatının gereksiz ve başarısız uygulamaları sonucu bu oran %20 lere dek inmiştir. Bu nedenle ameliyat önerilen kişilerin konuyu etraflıca tetkik ederek uzmanlar ile konsülte etmeleri uygundur.

Çeşitli ilaç tedavileri, mikrocerrahi veya endoskopik müdahaleler sonucu normal cinsel ilişki ile çocuk sahibi olamayan fakat yeterli düzelme sağlanan vakalarda rahimiçi aşılama yöntemi, özellikle PAF-IUI ilk seçilecek yardımlı üreme tekniğidir. Tüp bebek-mikroenjeksiyon yöntemlerine göre daha basit, ekonomik, komplikasyonsuz ve benzer başarı oranlarına sahip olan bu yöntemde eşin adet döneminde daha fazla yumurta üretmesi ilaçlarla sağlanır ve uygun zamanda erkek laboratuarda sperm verir. Erkeğin verdiği spermlere uygun fizik ve kimyasal ortamlarda hareketlilik kazandırılır, dölleme yeteneğine sahip olabilecekler seçilerek uygun ortamda iletildikleri Jinekolog tarafından rahim içine özel bir kanül ile enjekte edilir. Bu yöntemde her denemede yaklaşık %20-25 hamilelik şansı vardır ( tamamen normal insanlarda adet dönemi başına hamilelik şansı %35'tir ). Bu kolay ve ekonomik yöntem, eşin takibi ve sperm hazırlama işlemlerinin doğru şekilde uygulanmasıyla 4 adet dönemi süresince denenmelidir. Bu yöntemden sonuç alamayan veya bu yönteme uygun spermiogram değerlerine sahip olmayan erkekler için son çare bir tüp bebek yöntemi olan ICSI ( Intra Cytoplasmic Sperm Injection ) uygulanmasıdır. Mikroenjeksiyon adı da verilen bu pahalı ve zor yöntem tüm sakıncalarına rağmen eskiden çocuk sahibi olamayacağı düşünülen fakat testislerinde çok az sayıda da olsa spermi olan erkekler için bir şans doğmasını sağlamıştır. Son zamanlarda hiç sperm hücresi olmayan erkekler için de kopyalama ve diğer hücrelerden döl hücresi elde etme gibi ümit vaad eden çalışmalar yapılmaktadır.

reflü tedavisi

Tıbbi adı Stretta ama halk arasında balonla reflü tedavisi olarak biliniyor. İlaç ve ameliyat arasındaki bu yöntem; kolay uygulanabilir olması, hastanın şikayetlerini azaltması ve maliyetinin düşük olması nedeniyle Türkiye'de hızla yayılıyor.. Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastroentoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erol Avşar reflü tedavisiyle ilgili soruları yanıtladı:Reflü tedavisinde en yeni tedavi nedir? Reflünün dört farklı tedavi yöntemi var: Hayat tarzı, ilaç, endoskopik yöntemler ve ameliyat. Dünyada reflü tedavisinde ilk olarak ilaçlar geliştirildi. Sonra açık ve kapalı ameliyatlar uygulandı. Son beş-altı yılda ise endoskopik yöntemler dünyada tıp literatürüne girdi.Endoskopik yöntemler önce domuzlarda ve köpeklerde uygulandı. Umut veren sonuçlar alındığı için yavaş yavaş insan çalışmaları yapıldı. Bir adım ileri gidilerek karşılaştırılmalı çalışmalar yapıldı. Hangi tedavinin daha etkili olduğu karşılaştırıldı. Sonuçta son beş-altı yılda dört farklı endoskopik yöntem geliştirildi. Bunlardan iki tanesi ise yıllar içinde geri çekildi. Elimizde kala kala iki yöntem halen uygulanabiliyor. Ülkemizde kullanılabilen yöntemin adı; 'Stretta'. Diğer yöntem ise henüz yaygın kullanılmıyor.

Yakarak tedavi ederStretta reflüyü radikal olarak başka bir tedaviye ihtiyaç duymadan hemen tedavi edebiliyor mu? Stretta ucunda dört adet nikel iğneyle kaplı bir balon. Otuz dakikalık bir işlemle hasta uyutulur. Hastanın yemek borusunun alt ucunda bu balon şişirilir ve belli pozisyonlarda iki dakika süreyle 5 watt radyo frekans dalgaları uygulanır. Böylece yemek borusunun alt ucundaki kapakçıkta radyo frekans dalgalarının yol açtığı bir hasar oluşturulur. O bölgeler yakılır. Bu hasar ve yanık iyileşirken orayı reflü açısından daha dayanıklı hale getirir. Yemek borusu alt ucundaki bu kapakçığın gevşeyerek reflüye neden olması engellenir. İşlem 30 dakika, hasta uyurken yapılıyor, hiçbir dikiş yok. Bu işlemle beynimizin algıladığı, yanma, acıma hissi yok oluyor. Ertesi gün hasta rahatlıkla işine gidebilir. Uygun hastaya yapıldığında, çalışmalara göre ilacı bırakma olasılığı yüzde 80'leri buluyor. Yani Stretta, ilaca bağımlı on hastadan sekizini ilaçtan kurtarıyor. Reflü hastalarında en çok rahatsız eden yanma-ekşime gibi çok ciddi şikayetler bu yöntemle kısa süre kaybolabiliyor.

Ameliyattan kolay!Stretta'nın ameliyattan farkı nedir? Ameliyat ister açık ister kapalı olsun, adı üzerinde ameliyat. En az iki saat sürüyor, dikişli, hasta en az biriki gün hastanede yatıyor. Fiyat olarak da bu yöntemden daha pahalı. Bu yöntem 30 dakikalık bir işlem; ameliyathane, derin anestezi ve hastanın ertesi gün evde oturması gerekmiyor.İlaç ve Stretta'dan bir yarar göremediğiniz hastalara mı ameliyat önerirsiniz? Kronolojik sıraya baktığımızda ameliyat yöntemleri Stretta'dan daha önce uygulandı. Yani Stretta'ya yanıt yoksa ameliyatı önerdiğimizi söyleyemeyiz. Ameliyat da aynen endoskopik yöntemler gibi ilaç tedavisinden bıkmış, gerçekten reflü tanısı olan, ilaçtan fayda gören ama kullanmaktan bıkmış genç hastalara önerilir. Yaşlı hastalara ameliyatı pek önermiyoruz. Hasta gençse, tanısı kesinse ve istiyorsa ameliyat öneriyoruz. Aslında ameliyatın da Stretta'nın da hasta kitleleri aynı.

Önce ilaç tedavisi Hastaya 'sen Stretta'ya uygunsun, sen ameliyata uygunsun' der misiniz? Gelen hastaların hemen hepsine öncelikle ilaç tedavi uygularız. Ancak tekrar ediyorum eğer hasta gençse, teşhis kesin doğruysa, ilaçtan daha çok yararı varsa, ilaç kullanmaktan bıktıysa, hasta arayıştaysa bu iki yöntemden bahsediyoruz.Stretta mı, ameliyat mı kararını doktor mu vermeli, hasta mı? Belirtilen şartları taşıyan hastaya iki yöntemden de bahsediyoruz. Hasta ameliyatı tercih ederse, hastayı bu konuyla uğraşan reflü cerrahı ile konsülte ediyoruz. Mutlaka ameliyattan önce manometre ve pH incelemelerini yapıyoruz. Ameliyat kararını bir kişinin vermesi doğru değil, üç kişi beraber karar veriyoruz

Anafilaksi Tedavi

Anafilaksi için tedavi standart tedavi adrenalin (epinefrin) enjeksiyonudur; bu kan damarlarını ve hava yollarını açar. Bazen hayat kurtarıcı tedbirler olarak, kardiyovasküler suni teneffüs ve acil trakeos-tomi gerçekleştirilmek zorunda kalınabilir

Burun kanaması Tedavi

Çocuklar oyun oynarken düşünmeksizin tehlikeli hareketler. yapar; bunun neticesi olarak sık sık kaza geçirirler. Burun kana­ması da bunlardan biridir. Eğer çocuk başını sert bir yere çarp­mamış ise fazla telaşlanmaya lüzum yoktur. Eğer kusma, baş ağ­rısı ve ahşkanlık dışı bir uyku hali görülürse beyin kanamasından şüphelenmeli ve çocuğu en kısa zamanda doktora götürmelidir.Yaşlı kimselerde, kendiliğinden ortaya çıkan burun kanamala­rı ekseriya "tansiyon yüksekliğine işaret eder. Böyle durumlarda mutlaka doktora görünmeli ve gerekli kontrollar yaptırılmalıdır.Bir darbe sonucu meydana gelen hafif burun kanamaları ekse­riya kendiliğinden (kanın pıhtılaşması sonucu) durur. Bir-iki daki­ka içinde durmayan burun kanamalarında aşağıda tarif edeceği­miz şekilde kanamayı durdurmaya çalışınız.Nasıl Yapılacak?• Baş ve işaret parmağınızla burun kanatlarını 4-5 dakika müddetle sıkınız.• Bu şekilde netice alamadığınız takdirde, bir pamuk parçası­nı parmak kahnlığında yuvarlayıp rulo haline getirdikten sonra üst dudağın altına yerleştiriniz. Üst dudaktan buruna doğru yap­tığınız bu tazyik, kanamada önemli rol oynayan ana damarı sıkış­tıracağından ekseriya iyi netice verecektir.• Yukarıdaki tetdbirler de bir fayda vermeyecek olursa; kaza­zedeyi bir sandalyeye oturtunuz. Burnunun üzerine soğuk suda ıs­latılmış temiz bir bez koyunuz. Biz buna "soğuk kompres uygula­ma" diyoruz. Kanama duruncaya kadar birkaç dakika ara ile be­zi değiştiriniz. (yeniden soğuk suda ıslatıp tekrar burun üzerine koyunuz). • Kanama durduktan sonra kazazedeye bir-iki saat için , burundan nefes almamasını tavsiye ediniz. Bu şekilde, teşekkül eden.pıhtı yerinden oynamamış ve kanama da yeniden başlama­mış olur.• Kanama bütün bu tedbirleri çaresiz kılacak derecede şiddet­li ise, doktor gelinceye veya doktora yetişinceye kadar kazazede­nin kanayan burun deliğine steril bir gaz bezi (tampon) tıkayınız. Bezin bir ucunu dışarıda (açıkta) bırakınız. Tampon burun deliği­ni tıkadıktan sonra, zorla ileri itmeye çalışmayınız.

Lazer Cilt Tedavisi


Lazerle Cilt TedavisiCildin lazerle tedavisi yeni ve çok etkili bir metot olup, birçok cilt rahatsızlıklarında uygulanır.

İnsan Derisinin Yapısı
İnsan derisi yandaki şematik resimde görüldüğü gibi birkaç tabakadan oluşmuştur. Gözle görünen en dış tabaka epidermis adını alır. Epidermisde birçok tabaka ve çok sayıda hücrelerden oluşmuştur. Epidermisin bazal tabakasında sürekli oluşan hücreler devamlı yenilenerek epidermisin en dış tabakasındaki hayatiyetini kaybeden hücrelerin yerini alırlar. Epidermisin altında dermis adı verilen tabaka yer alır. Bu tabaka kollagen doku ve damarlardan oluşmuştur. Epidermisin beslenmesi dermis tabakasındaki damarsal yapılar aracılığıyladır. Dermisin altında destek görevi gören deri altı yağ dokusu bulunur.
Hangi Hastalıklar Lazerle Tedavi Edilebilir?Prensip olarak bütün cilt hastalıkları lazer ile tedavi edilebilir. Günümüzde en çok aşağıdaki rahatsızlıklarda uygulanmaktadır;
Kapiller Hemanjiom, Telenjektaziler
Kahverengi, siyah ve mor benler
Pigment değişiklikleri
Güneş lekeleri, yaşlılık lekeleri
Siğiller
Kıllanmalar (Lazer Epilasyon ile)
Yaşlanma ile ilgili kırışıklıklar
Nedbe dokuları
Dövmelerin silinmesi Cilt Yenileme (Skin Recurfacing)Lazerle cilt yenileme estetik cerrahide yeni ve başarı ile uygulanan bir metot olup ilk olarak Amerika'da geliştirilmiştir. Lazerle cilt yenileme uygun lazer cihazı ile bilgisayar kontrolünde kırışıklıkları gidermek ve cildi tazelemek prensibine dayanır. Bu amaçla karbondioksit (CO2) lazer kullanılmaktadır. Lazerle cilt yenilemede en üstten çok ince bir tabaka kaldırılarak cildin düzleştirilmesi ve aynı zamanda özel bir teknikle kollagen dokunun gerginleştirilmesi sağlanarak kırışıklıklar yok edilir. Tedaviden sonraki günlerde lazer ile tedavi edilen ciltte yeni kollagen doku oluşumu ve daha genç, su tutma yeteneği yüksek hücreler oluşarak cildin tazelik ve gerginlik kazandığı görülür.




Göztepe Şubesi:
Fahrettin Kerim Gökay Caddesi Balcıoğlu Apartmanı No: 264 Daire: 5
Göztepe
Tel: 0216 411 81 61 - email: info_goztepe@dermacare.com.tr
Bakırköy Subesi:
Zuhuratbaba Mahallesi, Yücetarla Caddesi, No: 8/3 Dikilitaş
Tel: 0212 660 47 30 - email: info_bakirkoy@dermacare.com.tr
Nişantaşı Şubesi:
Vali Konağı Caddesi, Başaranlar Apartmanı, No: 111, Kat: 3 Daire: 9
Tel: 0212 232 32 48 - email: info_nisantasi@dermacare.com.tr
Fenerbahçe Şubesi:
Doktor Faruk Ayanoğlu cad. No: 20 Dirin Apt. D:5 Fenerbahçe
Tel: 0-216 337 11 66 - email: info_fenerbahce@dermacare.com.tr
Internet: http://www.dermacare.com.tr/

Nasır Tedavisi

Ayak bakımında nasırla mücadelenin en iyi yöntemi tamamen tıbbi müdahaledir. Asla kendi başınıza nasıra müdahale etmeye, çıkartmaya, yakmaya çalışmayın.
Acı çok fazlaysa, sadece bunu azaltmak için, uygulayabileceğiniz ilaç şudur:
-Zeytinyağı ya da tatlı bademyağı içinde ezilmiş sarımsakla kompres yapabilirsiniz.

Hemoroid tedavisi

Hemoroid tedavisinde yöntemler pek çok olup bunlar 3 grupta toplanabilir:
x - İlaç ve diyet ile yapılan, konservatif, yani medikal tedaviler,
x - Az invazif müdahale ile yapılan konservatif tedaviler ,
x - Cerrahi tedaviler.

Medikal Tedavi Yöntemleri ise:

1 - Ilık Su Oturma Banyosu
Anal bölgede cerrahi veya medikal her ne patoloji varsa, tedavide birinci ilke, düzenli ılık su oturma banyosu sıcak torba uygulaması yapmaktır. Ağrı durumuna göre, yaklaşık bir hafta süre ile günde, 3 ila 6 kez 20 - 30 dk. ılık suya oturmalı ve daima ılık su ile taharetlenmeli ve ardından, sıcak su torbası üzerine oturmalı. Böylece ağrı, ödem, şişlik ve iltihabi görüntü bir hayli geriler.

2 - Ağrı Kesiciler
Ağrı kesici kullanımı şarttır. Ağrı kesiciler tablet, iğne veya melhem şeklinde olabilir. Bunlar anal spazmı yumuşatır; ödemi, şişlikleri ve dolayısıyla ağrıyı hafifletir. Gerekirse ağrıyı tamemen gidermek için bir iki gün süre ile günde tek doz ağrı kesici iğne yapılmalı. Ağrıya asla izin verilmemeli, yoksa ağrı, spazmı ve iskemiyi, o da yeniden hemoroidal şişmeyi getirir.

3 - Hemoroid Melhemleri
Başta akut yani alevli durumlar olmak üzere; bütün hemoroilerde; müdahale yapılmış olsun veya olmasın; melhem kullanılır. Bunlar antiseptik, damar büzüştürücü, ağrı ve ödem ve kaşıntı giderici veya yumuşatıcı etkiler taşır. Melhem seçimi; şikayetlerin cinsine, hastalığın derecesine, muayene bulgularına göre değişir. Yanlış melhem kullanımları ile ciddi komplikasyonlar olmasa bile şifa gecikebilir. Örneğin üzeri zedelenmiş ve bu yüzden kanayan veya fissür veya fistül hastalığı olanlarda kortizonlu melhemler tedaviyi olumsuz etkiler veya melhemlerin bir kısmı; 2 haftadan daha uzun süre kullanılırsa allerjik kaşıntı ve çevrede sulanma yani medika mentoza yapabilirler. Yine uzun süre melhem kullanmak gerekiyorsa, yan tesiri olmayan, vazelinli, kortizonsuz melhemler tercih edilmeli. Akut, tromboze ve müdahaleli hemoroidlerde, genellikle enfeksiyon olduğu için tedaviye antibiotikli melhem de eklenmeli. Yoksa enfeksiyon; ödem, şişlik ve gerginlik dolayısı ile ağrının şiddetini arttırır ve portal venlerde nadir de olsa pileflebitis denilen ve barsaklardan karaciğere uzanan bir yaygın enfeksiyon riski oluşturabilir. Belirgin bir lokal enfeksiyon varsa, reçeteye bir de oral antibiyotik eklenmeli. Enfeksiyonun baş belirtisi ateş ve üşüme nöbetleri hemoroidlerde soyulma yaraları ve akıntılar ve şiddetli ağrıdır. Melhemler, hastaların ihtiyaç talebine göre günde 2 - 6 kez uygulanır. Uygulama, duruma göre kanülle veya parmakla olabilir. Melhemleri tercihen parmakla, anüs içine, masaj yaparak uygulanmalı. Böylece anal genişleme yapılmış yani spazm çözülmüş olur, yavaş yavaş ödem ve şişlik azalır. Spazm ve ödem çözülünce ağrılar da azalır. Özellikle tuvaletten sonra melhem kullanımı ihmal edilmemeli.

4 - Gaitanın yumuşatılması
ve Sayısının Azaltılması Hemoroidlerin ve fissürerin oluşması veya alevlenmesinde, gıdaların türü, gaitanın sertliği veya yapışkanlığı, kabızlığın veya sık sık dışkılamanın ve bazan da ishalin olumsuz etkileri olduğu için; ishal ve özellikle KABIZLIK mutlaka düzeltilmeli; tuvalete çıkış programlanmalı, düzene sokulmalı.

Kaynak: http://hastarehberi.com/dahiliye/dahili12/hemoroidlerintedavisi.htm

Tüp bebek tedavisi

ANKARA - Mevcut sisteme göre SSK’lı hastalar özel merkezlerden yararlanamazken, Genel Sağlık Sigortası’nın yürürlüğe girmesiyle özel-kamu ayrımı kalkacağı için Sosyal Güvenlik Kurumuyla anlaşmalı her merkeze başvurulabilecek. Mevcut sisteme göre 3 olan deneme sayısı 2’ye düşecek.

Anayasa Mahkemesi’nin bazı hükümlerini iptal ettiği Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun yürürlük tarihi değiştirilmediği takdirde 1 Ocak’tan itibaren uygulanacak 63. maddesi, evli olmakla birlikte çocuk sahibi olamayan genel sağlık sigortalısının kadınsa kendisinin, erkekse karısının yardımcı üreme yöntemiyle tedavisine ilişkin kuralları düzenliyor.Buna göre, şu şartların birlikte gerçekleşmesi halinde tüp bebek tedavisi, Kurumca karşılanacak: Tıbbi tedaviler sonrasında normal yöntemlerle çocuk sahibi olunamadığı ve ancak yardımcı üreme yöntemiyle çocuk sahibi olunabileceğinin, Kurumca yetkilendirilen sağlık hizmet sunucularının sağlık kurulları tarafından tıbben mümkün görülmesi, 23 yaşından büyük, 39 yaşından küçük olunması, Son 3 yıl içinde diğer tedavi yöntemlerinden sonuç alınamadığının Kurumca yetkilendirilen sağlık hizmet sunucularının sağlık kurulları tarafından belgelenmesi, Uygulamanın yapıldığı tıbbi merkezin, Kurum ile sözleşmesinin bulunması, En az 5 yıldır genel sağlık sigortalısı veya bakmakla yükümlü olunan kişi olup, 900 gün genel sağlık sigortası prim gün sayısının bulunması.Mevcut düzenlemeye göre 3 olan deneme sayısı yeni sistemde 2’ye, 40 olan yaş sınırı da 39’a düşecek.“SÖZLEŞMESİ OLAN HER KURUMA BAŞVURULABİLECEK”Genel Sağlık Sigortası Genel Müdürü Sami Türkoğlu, mevcut sisteme göre Bağ-Kur ve Emekli Sandığı mensupları ile Yeşil Kartlıların tüp bebek tedavisi için özel sağlık kurumlarına başvurabildiğini, SSK’lıların ise sadece kamu sağlık kurumlarından yararlanabildiğini hatırlattı. Yeni sistemde kamu-özel ayrımının ortadan kalkacağını bildiren Türkoğlu, “Genel Sağlık Sigortası ile sağlık kuruluşları arasındaki kamu-özel ayrımı ortadan kalkacağı için bizim şartlarımızı ve verdiğimiz fiyatı kabul ederek sözleşme imzalayan her sağlık kurumuna başvurulabilecek” dedi. Türkoğlu, fiyatlandırma konusunda çalışmaların sürdüğünü, bu konuda bir rakamın henüz ortaya çıkmadığını bildirdi. DENEME SAYISI 3’DEN 2’YE DÜŞECEKTürk Jinekoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Bülent Tıraş, yeni sistemle tüp bebekte deneme sayısının 3’den 2’ye düşürülmesini eleştirerek, “Başarı şansı birinci denemede yüzde 50-55, ikinci denemede yüzde 70-75, üçüncü denemede ise yüzde 80-85’tir. Deneme sayısı ikiye düşürüldüğünde yüzde 10-15’lik bir kesimin gebelik şansı ortadan kalkar” dedi. Yeni sistemle yaş aralığının 23-39 olarak belirlenmesinin de yanlış olduğunu savunan Tıraş, “18 yaşında evlenen ve eşinde hiç sperm olmayan bir kadının çocuk sahibi olabilmesi için mutlaka tüp bebek yöntemine başvurması lazım. Ama bu çift çocuk sahibi olabilmek için 4 yıl beklemek zorunda kalacak” diye konuştu. Normal yolla bebek sahibi olamayan kadınların tüp bebek yöntemiyle 43 yaşına kadar anne olabileceğini, ancak bu şansın 37 yaşından sonra ciddi olarak azaldığını anlatan Tıraş, “Yaş sınırı neden 37 değil de 39 oldu, hangi kriterler göz önüne alınarak 40’dan 39’a düşürüldü belli değil. Bu tür düzenlemeler bilimsel gerçekler göz önüne alınarak yapılmalıdır” görüşünü savundu. SSK’lıların tüp bebek tedavilerinin, kamu hastanelerine başvurmak koşuluyla yaklaşık bir yıldır kurumca karşılandığını hatırlatan Tıraş, “SSK’lılar bir yıldır üvey evlat muamelesi görüyordu. Diğer kurum mensupları özel merkezlere başvurabilirken SSK’lıların bu haktan yararlanmaması yanlıştı. Dünyada tüp bebek tedavileri özel merkezlerde yapılıyor. Ayrıca geri ödeme kurumlarının bu işlem için ödediği bin 250 YTL de yeterli değil. Bir nevi sübvansiyon. Bu tutar artırılmalıdır” dedi. RUHSATLI TÜP BEBEK MERKEZLERİTüp bebek yöntemi normal yollardan çocuk sahibi olamayan çiftler için umut haline gelirken, üremeye yardımcı merkezlerin sayısı da her geçen gün artıyor. Sağlık Bakanlığından ruhsatlı merkezlerin sayısı son 6 ayda 78’den 84’e yükselirken, yeni merkezler İstanbul, Bursa, Adana ve Gaziantep gibi büyük illerde açıldı. 84 merkezin 63’ü özel, 21’i ise kamuya ait. İstanbul’da 26’sı özel, 6’sı kamu olmak üzere toplam 32, Ankara’da 8’i özel 7’si kamu olmak üzere toplam 15, İzmir’de ise 5’i özel, 2’si kamu olmak üzere toplam 7 merkez bulunuyor.Üremeye yardımcı merkezlerin illere göre dağılımı şöyle: İstanbul (32), Ankara (15), İzmir (7), Bursa (6), Adana (5), Antalya (3), Kayseri, Konya ve Gaziantep (2’şer), Denizli, Diyarbakır, Erzurum, Eskişehir, Kocaeli, Malatya, Sakarya, Samsun ve Trabzon (1’er).“BAŞARI ORANI SORGULANMALI”Tıraş, Sağlık Bakanlığının ciddi bir ruhsatlandırma politikası olduğunu ifade ederek, “Tüp bebek sahibi olmak isteyenler başvuracakları merkezin ruhsatlı olup olmadığına dikkat etmeli” dedi. Bu çiftlerin ayrıca merkezdeki hekim ve embriyologların üremeye yardımcı tekniklerin eğitimini alıp almadığını ve merkezin başarı oranını da sorgulamalarını isteyen Tıraş, ekipte bulunan hem hekim hem de embriyologların iyi yetişmiş olması gerektiğini vurguladı. İyi bir tüp bebek merkezindeki fiziki ve teknik alt yapının da yeterli olması gerektiğini anlatan Tıraş, nitelikli bir merkezin ayda en az 50 uygulama yapması, eve bebek götürme oranının ise yüzde 35’in altında olmaması gerektiğini söyledi.

Kekemelik Tedavisi

Kekemelik, çocuklarda genellikle okul öncesi yaşlarda,konuşmaya başladıktan sonra ortaya çıkan bir uyum ve davranış bozukluğudur.Çocuk ilk aylarda çok güzel konuşurken yaşadığı bir olaydan sonra takılarak konuşmaya,kekelemeye başlar. Kekemelik, eğer herhangi bir organik bozukluğa bağlı değilse, psikolojik kökenlidir. Psikolojik kökenli olmayan kekemelik ve konuşma problemleri bir uyum ve davranış bozukluğu olarak kabul edilemez.Kekemelik çocuklarda 2-2,5 yaşlarından 12,5-15 yaşlarına kadar ortaya çıkabilen bir uyum ve davranış bozukluğudur.Ergenlik döneminden sonra gençlerin kekeme olma ihtimali azalmaktadır. Genellikle,çocuklarda ve 2-5 yaşları arasında ortaya çıkan kekemeliğin farklı sebepleri vardır.Bu sebepler çok çeşitli olmakla birlikte aşağıdaki gibi 4 ana başlıkta özetlenebilir.-Travmatik yaşantılar ve korkular- Yangın, deprem,sel gibi afetler- Hayvandan korkma ( genelde kedi ve köpek)- Tüp patlaması, bina çökmesi gibi olaylar- Trafik kazaları- Ateşli hastalık ve ameliyatlar- Bir kavgaya tanık olma- Sesle korkutulma- Kardeş kıskançlığı- Kekeme birini taklit etme
Aile içi sorunlar
- Evdeki kavgalar ve huzursuzluklar- Çocuğa uygulanan şiddet- Anne-baba arasındaki şiddet
Kayıp ve ayrılık
- Aile fertlerinden birinin ölümü- Boşanma nedeniyle anne-babadan ayrılma- Ani seyahatler nedeniyle ayrılık- Evcil hayvanın ölümü veya hayvandan ayrılmaHatalı anne-baba tutumları- Baskıcı, aşırı disiplinli aile tutumları- Aşırı koruyucu aile tutumları- Alaycı, aşağılayıcı aile tutumları
Psikolojik kökenli kekemeliklerin bir kısmı geçicidir, bir kısmı ise ergenlik dönemine kadar devam eder, bir kısmı ise 20 yaşlarından sonra azalır Ancak dönem dönem yeniden ortaya çıkar. Çocukluk döneminden sonra devam eden kekemelikler stres, kaygı ve heyecan nedeniyle zaman zaman artabilir. Çocuklarda da, kekemelik sürekli olmayabilir; kaygı ve heyecanla zaman zaman artabilir, bazen kısa sürelerle de olsa tamamen ortadan kalkabilir.Çocuklarda görülen psikolojik kökenli kekemelik, çocuğun çevresindeki kişilerin yanlış tutumlarıyla iyice kuvvetlenebilir ve pekişebilir. Anne-baba bu konuda dikkatli davransa bile, çocuğun etkileşimde olduğu diğer aile bireyleri, okul arkadaşları, öğretmenleri ve komşuların yaptığı hatalar nedeniyle çocuğun kekemeliği artabilir veya kekemelik nedeniyle başka sorunlar ortaya çıkabilir. Kekemelik nedeniyle ortaya çıkabilen diğer sorunlardan bir kaçını şöyle ifade edebiliriz;
- Özgüven eksikliği- Başarısızlık kaygısı-Çeşitli korkular- Okul başarısızlığı -İçe dönük olma- Değersizlik hissi - Depresyon
Bu nedenle, ailelerin, kekemeliğin kendiliğinden geçmesini beklemeleri doğru değildir. Kekemelik kendisi bir sorun olmanın ötesinde, yeni sorunlara da sebep olabildiği için, anne-babaların en kısa zamanda bir uzmandan yardım almaları gerekir. Aileler gittikleri uzmandan, yalnız kekemeliğin tedavisi için değil, kekeme çocuğa karşı tutumlar ve kekemeliğe bağlı gelişebilecek yeni sorunların önlenmesi için yapılması gerekenlerle ilgili de yardım almalıdırlar.
Kekemelik bir hastalık değildir.Uyum ve davranış bozukluğudur.Kekemelikte genetik yapının etkin olduğunu görmek mümkün. Bir ailede kekeme varsa o ailedeki çocukların kekeme olma ihtimali yüksektir.Genetik yatkınlığın kekemelikte % 60-70 civarında etkin olduğu tahmin ediliyor.Örneğin;Erzurum,Erzincan gibi şehirlerimizde deprem olma ihtimali yüksektir.Çünkü bu illerimiz depremin fay hattı üzerinde bulunuyorlar.Fay hattı buralardan geçiyor.İşte kekemelerle kan bağı olan kişilerin kekeme olma ihtimali yüksektir.Onların genetik yapısından da kekemeliğin fay hattı geçiyor diyebiliriz.Eğer çocuk çok güzel,huzurlu,mutlu bir ortamda büyürse kekeme olmayabilir.Ama korku,şiddet,baskı,değersizlik hissinin hakim olduğu bir ortamda yaşarsa kekemelik ortaya çıkabilir.Öksüren birini görsek ne deriz? ;Bu adam üşütmüş,grip olmuş,nezle olmuş,soğuk almış deriz. Nasıl ki öksürük bir hastalık değilse grip,nezle,soğuk algınlığı gibi hastalıkların dış belirtisi ise kekemelik de hastalık değil,içimizdeki korku psikolojisinin dışa yansıma şeklidir.Tedavi sürecinde kekemenin korku ve kaygılarını yenmesini onlarla mücadele etme yollarını öğrenmesini sağlamalısınız.Terapistin muhakkak insan psikolojisinden anlayan yani psikoloji eğitimi almış olması gerekiyor.
KEKEMELİK TEDAVİSİ VE SÜRESİ
Bizim uyguladığımız yöntemimiz bütüncül bir özelliğe sahiptir.Kekemeliğin üç saç ayağı vardır.Bu ayaklar ortadan kaldırılmadığı müddetçe kekemelik devam eder.Bu ayaklar:a-Düşünce ayağı:Kekeme yabancı bir ortama gidince,kalabalıkta,sınıfta,gergin olduğu zaman hep şöyle düşünür. “ ya takılırsam.ya bana gülerlerse.mahcup olursam.konuşamazsam” diye negatif düşünür.Negatif düşünce=Negatif davranış.Yani ‘takılacağım’ diye düşünen biri muhakkak takılır.Biz ilk aşamada “kognitif (bilişsel) terapilerle” ve hipnozla kekemenin bu negatif düşüncesini değiştirmeye çalışıyoruz.Bu işleme “düşünce kontrolü” diyoruz.b-Nefes ayağı:Kekemeler sakin olduklarında,yalnızken çok güzel konuşurlar.Şarkı-türküyü gayet rahat söylerler.Bunları söylerken takılmazlar.Ama korktuklarında,yabancı bir ortamda,gergin olduklarında,heyecanlanınca aniden takılırlar.Aynı dil,aynı boğaz,aynı çene,aynı gırtlak…Yani organik,fiziksel bir bozukluk yok…Neden takılıyorlar öyleyse?Bunun sebebi nefes alış-verişiyle ilgilidir.Kekeme;sakinken,şarkı türkü söylerken kendi nefesini çok rahat kontrol eder.Kontrol tamamen kendi elindedir.Ama korku ve heyecan anında bu kontrolü “hıııııık” diye bir iç çekmeyle kaybeder.Nefes alış-verişindeki ritim bozulur.Kısaca kekemelerin konuşurken nefes alış-verişleri düzensizdir.Biz kekemeye “davranışçı terapilerle” normal insanlar gibi nefes kontrolünü öğretiyoruz.Bu işleme de “nefes kontrolü” diyoruz.c-Hız ayağı:Kekemelerin yaklaşık % 90’ı çok hızlı konuşur.Konuşma hızı ile düşünme hızı normal insanda paralel giderken kekemelerde her zaman konuşma hızı önde gider.Bir süre sonra kekeme ne söyleyeceğini bilemez ve takılır kalır.Yine “davranışçı terapilerle” kekemeye hızını kontrol etmeyi kazandırıyoruz.Türkiye’de bir çok merkezde bu ayaklardan yalnızca birini ortadan kaldırılmaya çalışılıyor.Kısmi olarak ilerleme kat etseler de kekeme bir süre sonra eskisi gibi oluyor ve geriye dönüyor.Bizim terapilerimize katılan bir kekemenin yeniden geriye dönmesi çok zor bir ihtimaldir.Bu üç ayağı kırılan kekemelik bir daha doğrulamaz.
Tekniğimiz kendi buluşumuz.(ŞAHER TEKNİĞİ)…2 günlük,15 günlük ve 30 günlük seanslardan oluşuyor.Zamanı olmayan,işi yoğun olan genellikle üniversite mezunu doktor,hakim,öğretmen,yönetici,genel müdür gibi kekemeleri 2 günlük seanslara alıyoruz.Belirli aralıklarla kontrole çağırıyoruz.2 günlük seansımıza katılan kekemelerin kekemelikten kurtulma oranı % 70 civarında…Yine zamanı sınırlı olan lise ve üniversite mezunu kekemeleri de 15 günlük seansa alıyoruz.15 günlük seansa katılan kekemelerin kurtulma oranı % 85 civarında…Zaman konusunda sıkıntısı olmayan ilkokul,ortaokul,lise,üniversite mezunu kekemeleri ise 30 günlük seansa alıyoruz…30 günlük seansa katılan kekemelerin de kurtulma oranı % 95’in üstü…1-Kekeme ilk geldiğinde yoğun olarak kognitif (bilişsel) terapilere alınarak olumsuz düşüncelerinden kurtarılıyor.Bu aşamada kekemeye otohipnozu (kendi kendini hipnoz etme) öğretiyoruz.Kekeme rahatlamak istediğinde evinde,iş yerinde 15 dakikalık bir otohipnoz seansına girerek rahatlıyor.2-İkinci aşamada davranışsal terapilerle kekemenin istenmeyen davranışları değiştiriliyor.3-Üçüncü aşama kekeme gevşemeyi öğreniyor.4-Dördüncü aşamada kekeme nefesini,ses tellerini,gırtlağını kontrol etmeyi başarıyor.5-En son beşinci aşamada kekeme güzel konuşmaya geçiyor.Tedaviye başlayan kekeme günlük 4-5 saatlik seanslara alınıyor.Bireysel ve grup terapileriyle kekemenin özgüveni gelişiyor.Bütüncül bir terapi uygulanıyor süreç boyunca…
Biz kekemeliği kendi içinde 5’e ayırıyoruz:a-düşünce kekemeliğib-nefes kekemeliğic-hız kekemeliğid-gırtlak kekemeliğie-kelime kekemeliği…
Tedaviye gelen kekemenin kekemelik şekline ve şiddetine göre bir terapi proğramı hazırlıyoruz.Başarı için ilk ve tek şartımız kekeme tedaviyi istemeli ve bizim talimatlarımıza uymalı.Bizi dinleyen kurallarımıza uyan her kekeme muhakkak iyileşir.Yeter ki yapsın.Uymayacak olanın da boştan yere gelip para vermesine gerek yok.Çünkü iyileşmez.Ayrıca bizim tekniğimizde uzatma,kısaltma yoktur.Günlük konuşma şeklinizle konuşuyorsunuz.
KİMLER TEDAVİ EDİLEMEZ
Biz her gelen insanı terapiye almıyoruz.- 9 Yaşın altındaki çocukları- Okuma-yazma bilmeyenleri- Zeka geriliği olanları- 80 Yaşın üstündekileri tedaviye almıyoruz.Bu saydıklarımızın dışında kalan her insan kesinlikle iyileşebilir.Her iş bir emek,çaba,gayret ister.Bu terapide bunları gerektiriyor.
HERKES KEKEMELİĞİ TEDAVİ EDEBİLİR Mİ?
Hayır…Hayır…Hayır…Kesinlikle her insan kekemeliği tedavi edemez.Çünkü kekemelik çok yönlü psikolojik bir sorundur. Tedavisi çok kolay ve basit değildir.Size gelen kişinin kekemeliğini ortadan kaldıracaksınız,ona özgüven,özbilinç sağlayacaksınız.Yeniden sosyalleşmesi için onu psikolojik olarak destekleyeceksiniz.Yani kekemenin yalnızca dilini değil,diliyle birlikte bozulan duygularını,düşüncelerini,davranışlarını değiştireceksiniz.Onu motive edeceksiniz.Bunu uzman olmayan birinin yapması mümkün değil.Bunu yapmak içinde bir insanın muhakkak psikolog,psikiyatrist yada konuşma terapisti(üniversite diplomalı) olması gerekir.Çünkü ne olduğu belli olmayan bir kursa gidip,birkaç gün eğitim alan “konuşma terapistiyim” diye geçinen insanlar var.Son yıllarda Türkiye'nin değişik yerlerinde konuşma bozuklukları merkezlerinin açıldığını görüyoruz. Çalışanların kimi mühendis, kimi işletmeci, kimi iktisatçı...Hatta bazıları üniversite öğrencisi bazıları ise lise mezunu .Kardeşim günah…Yazık…Ayıp...Yaptığınız iş ahlaki değil…Para kazanmak için kekemelerin duyguları ile oynamayın.Yaptığınız iş bir kasabın ameliyat yapmasına benzer. Bu ve buna benzer merkezlerden gelen kekemelerin iyileşmeme düşüncesini değiştirmemiz aylarımızıalıyor.Kekeme ben filanca yere gittim, iki ay tedavi gördüm,banaiyileşeceğimi söylediler ama iyileşmedim, ben demek ki iyileşmemdüşüncesine kapılmış.İnancını kaybediyor. İnanç olmadaniyileşme olmaz. Ayrıca bu işi sırf ticari düşünceyle yapan insanlar var.CD satan insanlar var bu ülkede…Sihirli cd’ler…Al kurtul…Mümkün değil…Sevgili kekeme kardeşim;Kimin yanına gidersen git ama lütfen orada çalışan kişilerin uzmanlık alanını,diplomasını,mezun olduğu üniversiteyi soruver.Sor ki sende diğerleri gibi sonra pişman olmayasın. Bu işi insan psikolojisinden anlamayanların,bu işlerin uzmanı olmayanların yapması cinayettirdiyoruz. Ancak psikolog,psikiyatrist ve konuşma terapisti kekemelik tedavisini yapabilir.Türkiye'deki yasal boşluktan faydalanıp konuşma bozukluğu merkezi açan kişiler size faydadan çok zarar verirler. Bu tür merkezlere gidenlerde geçici,birkaç haftalık düzelme görülmekle birlikte sonraları kekemelik yeniden ortaya çıkmaktadır.Şu anda Türkiye’de en popüler olanı uzatarak konuşma tekniğini uygulayan merkezler…Bu teknik 1970 yılında ortaya çıkan ama sonradan işe yaramadığı için terk edilen bir tekniktir.Çünkü tekniğin kendisi bir konuşma bozukluğudur.Tekniğin özelliği şu: “Ağızdan çıkan ilk kelimenin ilk hecesinin sesli harfini uzatacaksın”.Örnek;Meeeerhaba…Naaaaasılsın…Aaaaaadın ne? v.b…Gidip bir yığın para vermeyin.Alın uygulayın.Bu teknikle tedavi gören bazı insanlarda kısmi iyileşme olsa bile birkaç ay sonra eskisinden daha kötü olur kekeme.Hatta bu tür merkezlere gittiğinizde size bazı kişileri iyileşti diye gösterirler.Evet 10 kişiden biri birazcık düzelmiştir size o düzeleni gösterirler.Düzelmeyenleri göstermezler.Bu teknikle iyileşme oranı yüzde % 10 bile bulmaz.Bu teknikle çalışan merkezler İstanbul,Ankara,İzmir,Adana,Malatya,Diyarbakır,Şanlıurfa,Batman,Erzurum gibi illerimizde maalesef hala faal durumdalar.Eğitim merkezleri olarak faaliyet gösteriyorlar.Bilgisayar destekli denmesi de işe ayrı bir hava katıyor.Bu tür merkezleri vurgulamamızın sebebi insanlara zarar vermesidir.Rakip olarak yada muhatap olarak almamızdan değil.
BARINMA:
Dışarıdan gelen kekemeler için İzmit merkezde lojman hizmetimiz bulunmaktadır. Kalma konusunda sıkıntı çekmezsiniz.
kaynak: http://www.sonumut.com.tr/kekemelik.asp

Kısırlık Tedavisi

Kısırlık tedavisine başlamadan önce kadın ve erkeğin ayrıntılı bir şekilde araştırılıp altta yatan nedenlerin ortaya çıkarılması gerekir. Bu araştırmalar sırasında önceden farkedilmemiş bazı hastalıklar ve yapısal değişiklikler de ortaya çıkabilmektedir. Bu araştırmalar ayrıca her çift ile durumlarını ve beklentilerini tartışıp bilgilendirme yönünden önemlidir. Kısırlık, bazı yörelerde sadece kadına ait bir sorun gibi kabul edilmektedir. Oysa, asıl neden kadından, erkekten veya her ikisinden de kaynaklanabilir. Bazen, görünürde herşeyin normal olduğu çiftlerde bile gebelik oluşmayabilir. Yapılacak tedaviler ise nedenlere göre planlanır. Bazen, başka bir hastalık kısırlığa neden olabilir ve bu durumun tedavisi ile kısırlık durumu ortadan kalkar.

Klasik tedavi yöntemleri dışında kullanımı gittikçe yaygınlaşan tüp bebek, veya tıbbi adıyla IVF “İn Vitro Fertilizasyon” 1970’li yılların sonlarında denenmeye başlandı ve ilk defa İngiltere’de 1978 de Louise Brown’ın doğumu büyük bir değişimin ilk habercisi oldu. Tüm dünyada tüp bebek uygulamaları hızla arttı, 1994-1995’li yıllardan itibaren dünyada uygulanmaya başlayan icsi veya mikroenjeksiyon yöntemi tüp bebek te bir çığır açtı. Tüp bebek ilk yıllarda daha ziyade rahim kanalları (fallop tüpleri) kapalı kadınlarda uygulama alanı bulurken zaman içinde kanalları kapalı olmayanlarda da uygulanmaya başlandı. İlk yıllarda laboratuar ortamları ve embryo geliştirmek için kullanılan sıvı ortamlar gelişme aşamasında olduğu için gebelik başarısı çok yüksek değildi. Mikroinjeksiyon un uygulanmaya başladığı yıllardan itibaren eşzamanlı olarak embriyoloji laboratuar şartlarında da çok hızlı gelişmeler oldu ve gebelik oranları hızla arttı. Sperm sayısı çok az olan, hatta sperm analizinde hiç hücre bulunmayan ve azospermi dediğimiz erkeklerde gebe kalma şansı hemen hiç yokken, günümüzde icsi yöntemi ve testislerden sperm elde etme yöntemleri (tese, tesa, pesa, mesa, mikrotese) ile bu çiftlerde de çocuk sahibi olma şansı doğdu. Böylece, ülkemizdeki önemli bir sosyal soruna da tüp bebek yöntemleri ile sağlıklı çözümler sunulabildi.
Bu gelişmeler yanında, belki daha da önemlisi, ivf çalışmaları, tıpta özellikle embryoloji, moleküler biyoloji, genetik, yeni ilaçların geliştirilmesi, hastalıkların tedavisi gibi konularda araştırmaların yapılmasında itici rol oynadı. Bazı kavramların, görüşlerin değişmesine yol açtı. Bununla bağlantılı olarak, genetik geçişli hastalığı olan çiftlerde embriyo biyopsisi yapılarak sağlıklı embriyo seçimi ile sağlıklı çocuk sahibi olma imkanı elde edildi. Günümüzde, ayrıca, fazladan elde edilen embryoların dondurularak tekrar kullanımı mümkün olmaktadır. Kök hücre araştırmaları ve bu hücrelerin çeşitli hastalıklar için kullanılması imkanı tüp bebekteki gelişmelerle paralellik göstermektedir. Embryo üzerinden elde edilen bilgiler kanser hastalıklarının araştırma ve tedavisine kaynak olmaktadır. Hayvan ve bitkilerle ilgili araştırmalarda da, gıda sektöründe de genetik bilim dalı önemli gelişmelere gebedir.

Vajinismus tedavisi

Korku ve ağrı ile birlikte seksuel aktivitenin kaybı olarak tanımlanabilir. Bir çok kadın için ciddi bir problemdir. Fiziksel ağrı, giriş zorluğu ve psikolojik abartılmış ağrılar olabilir. İlişki korkusu, pubokoksigeal ve vajinanın alt 1/3 ünü saran kasların istemsiz kasılması bu duruma neden olabilir.

Primer vajinismusda kadın asla vajinal birleşme deneyimi gerçekleştiremez. Sekonder vajinismusda ise vajen-penis birleşmesini gerçekleştirebildiği halde ağrı ve kasılmalarla birlikte deneyim tam anlamı ile rahatca gerçekleşemez.

Var olan bulgular; seksuel yetenekdeki azalma, hiç seksuel dokunuşun olmaması, kaliteli ve iyi seksuel deneyimin yaşanmaması, imajinativ orgazm eksikliği sayılabilir.

Bacak ve batın kaslarında ağrı , kasılma, korku, başarısızlık duygusu, utanç ve rezil olma hissini yaşarlar. Başarısız deneyimler olduğu gibi, jinekolojik muayene olamazlar, tampon kullanımı zorlaşır, servikal simir alınması imkansız hale gelir..

İster primer ister sekonder olsun, istemsiz kas spazmı asıldır.

Gebelik korkusu, ilişki sırasında acı duyma, ilişki korkusu gevşemeyi engelleyen nedenlerdir.

Vajinismuslu bireyler vajinanın olması gerektiğinden daha küçük olduğuna inanırlar.

Tedavide;
Bilişsel-davranışçı yaklaşımı da içine alan hipnoterapi başarı sağlar. Özel egzersizlerle ve telkinlerle kasların gevşemesi ve vajinanın sistematik duyarsızlaştırılması sağlanır. Kadın vajinal kaslarının spazmını kontrol etmeyi öğrenir. Vajina içine parmak, tampon yada boyutu artan genişleticilerle alıştırma yaparlar. Kadın kendi başına bu kontrolu sağladıktan sonra eşiyle birlikte eğitime katılır ve çalışır. Takibinde kadının kontrolunde vajinaya penis girişi gerçekleşmiş olur.

Korkulardan veya geçmişde yaşanmış tacizlerden veya bilinçdışına itilmiş nedenlerden kaynaklanan vajinismuslar ise uygulanan duyarsızlaştırma ve parmak alıştırmalarına ağır aksak yanıt verir. Bu durumda hipnoterapi büyük bir artı sağlar.


Vajinismus tedavisinde;

1- Seksuel eğitim
2- Vajina kaslarının kontrolu
3- Seksuel anatominin kişisel keşfi
4- Kontrolun eşi ile birlikte paylaşımının öğretilmesi
5- Penis girişinin kadının kontrolu ile sağlanması
6- Penis girişinin kontrolunun eşine öğretilmesi ( transferi)
7- Korkularının araştırılıp çözümlenmesi

Uyguladığımız ana hedeflerdir…

Kaynak: http://www.vajinismustedavisi.com/vaginismus-tr.htm